Hayal Gücü ve Yaratıcılığın Yolculuğu

Hayal Gücü ve Yaratıcılığın Yolculuğu

Hayal Gücü ve Yaratıcılığın Yolculuğu

Çocukların yuva ve eğitim kurumlarına başlama yaşlarının daha erkene çekilmesi, anne-babaların okulla ilgili başarı beklentilerinin yüksek olması, bilginin yalnızca yapılandırılmış öğrenme ortamlarında edinilebileceğine dair yanlış düşünceler, bilgisayar ve TV gibi teknolojik araçların günlük yaşantımızdaki yeri; çocuklarımızın hayatlarında oyuna git gide daha az yer bırakmakta. Oysa, çocukların bir yetişkin tarafından kısıtlanmadan ve yönlendirilmeden, herhangi bir şey öğretme kaygısı güdülmeden oynadıkları hayali, yaratıcı oyunlar gelişimleri için son derece önemli.

Hayal Gücünün Gelişimi…

Çocuklarda, hayal gücü ve yaratıcılığın ortaya çıkışı ile oyun gelişimi paralel olarak ilerler. Bebeklikten ilk iki yıla kadar geçen süre içinde çocukların oyunları fiziksel gelişimlerindeki aşamalara dayanan hareketleri içerir. Bu dönemde çocuklar yoğun bir enerji ile hareket etme odaklı oyunlar oynarlar. Hareketli oyuncakların peşinden emekleme, mama sandalyesinden tekrar tekrar oyuncak atma, yüksek yerlere tırmanma, parmak uçlarında koşma, yerdedönme ve bunun gibi harekete dayalı oyunlar yaşamın ilk iki yılında sıkça gözlemlenir… Elbette bu oyunlar, kas gelişimini ve denge-koordinasyon becerilerini desteklemek açısından son derece önemlidir.

Hayal Gücü ve Yaratıcılığın Yolculuğu

İlk Hayali Oyunlar…

2-3 yaş civarında ise, zihinsel ve dil gelişiminin belli bir olgunluğa gelmesi ile soyut düşünme becerisi gelişmeye başlar. Yaşamın ilk iki yılında ağırlıklı olarak gözlemlenen hareket odaklı oyunlar, soyut/ sembolik düşünme becerisinin gelişmeye başlaması ile birlikte, yerini hayali oyunlara bırakmaya başlar. Genellikle bu hayali oyunların ilk örnekleri çocuğun ya da çevresindekilerin günlük hayattaki rutinlerini taklit etmeye dayanır. İlk hayali oyun örneklerinde, çocuklarımızın bir bebeğe mama yediriyormuş gibi, su içiriyormuş gibi, ya da telefonda birisiyle konuşuyormuş gibi yaptıklarını gözlemleriz. Bu nedenledir ki sembolik oyunlar çocuklar ve yetişkinlerin günlük dilinde ‘-mış gibi’ oyunlar olarak da tanımlanır.

Şaşırtıcı bir şekilde çocuklarımız son derece iyi gözlemcilerdir ve günlük hayatta gözlemledikleri fiziksel ya da duygusal detayları ayrıştırmadan repertuvarlarına katar ve bunları hayali, ‘gibi gibi’ oyunlarında sergilerler. Örneğin, 2-3 yaşlarındaki bir çocuk tamirat yapan babasının elindeki çekici öfkeyle çiviye vurduğunu gözlemlemişse, bir şey çakıyormuş gibi yaptığı oyununda da yüzünde bu öfkeli ifadeyi yansıttığını görürüz. Yine bu yaşlardaki bir kız çocuğu ablasının yüzünde kocaman bir gülümseme ile dans ettiğini gözlemlemişse, ablası gibi dans ettiği oyununda yüzüne kocaman bir gülümse konduracaktır.

Hayal Gücünün Oyundaki Yansımaları…

Daha erken yaşlarda taklite dayanan ‘-mış gibi’ oyunlar, 3-5 yaşları arasında yerini son derece yaratıcı özelliklere sahip, hayali oyunlara bırakır. Bu dönemdeki oyunlarda, çocuklar gerçek hayatta bir şekilde kullanılan bir nesneyi oyunda bambaşka bir amaca yönelik kullanmayı hayal edebilirler. Oynamak için seçilen boş bir kutu bir hayvan çiftliği olarak kullanılıyor iken, biraz sonra denizde yol alan bir gemiye dönüşebilir. Oyundaki konu ve oyuncuların rolleri, çocukların düşünce akışı ve çağrışımları doğrultusunda bambaşka bir yöne doğru ilerleyebilir. Oyunun bir yerinde garson iken, bir kaç dakika sonra bir çocuğun annesi olabilirler.

Bu yaştaki oyun, daha önceki yaşlardaki gibi teşvikle değil (‘Hadi bana su içiriyormuş gibi yap’), çocuğun kendi içinden çıkar (‘Anne hadi şimdi ben anneymişim, sen de benim çocuğum ol!’). Dahası, bu dönemdeki oyunlar çocuğun gelişen zihinsel ve dil becerileri sayesinde; farklı nesneler/oyuncaklar ve karakterlerden oluşan, değişen ve karmaşıklaşan hikayelere sahiptir. Artık oyunlarda, gerçek hayattan esinlenmeler çocukların hayal gücü ile birleşir ve oyunlar zenginleşir. Dahası, bu hayali oyunlar çocukların dünyasına açılan bir kapıdır; ve oyunlarla çocuklar yapmak istedikleri şeyleri ve nasıl hissettiklerini oyuna dökerler.

Yaratıcı Oyunu Desteklemek için Anne-Babalara Öneriler

‘Serbest oyun’a ve ‘açık uçlu’ aktivitelere zaman ayırın

Kurallı ve eğitsel oyunlar, eğitici ve yararlı olmakla birlikte çocukların yaratıcı düşüncelerini geliştiren aktiviteler değildir. Bu aktivitelerin yanı sıra, 2-3 yaştan itibaren serbest oyuna zaman ayırmak; hamur, boya kalemleri, küpler ve pek çok çeşitli materyaller ile çocuklarımızla önceden planlanmamış herhangi bir şey yaratmak; yani çocuklarımıza ‘açık uçlu’ aktiviteler sunmak yaratıcılığı besler.

Hayal Gücü ve Yaratıcılığın Yolculuğu

Herhangi bir şey ‘oyuncak’ olabilir

Günümüzde oyuncak her kesimden insanın rahatça edinebileceği kadar ulaşılabilir ve çeşitlidir. Öyle ki, çoğu zaman anne-babalar evdeki oyuncak yığını ile ne yapacaklarını bilemezler. Oysa bir çocuğun sahip olduğu oyuncak sayısı, o çocuğun oyun oynama ve hayal gücü becerisi ile doğru orantılı değildir. Çünkü, aslında çocuklar çevredeki herhangi birşeyi oyuncak olarak kullanabilirler. Bu nedenle, anne-babaların zaman zaman aslında oyuncak olmayan şeyleri de oyuna katmaları ve çocuklarını hayal etmeye teşvik etmeleri (‘Ne dersin, bu tahta sopayı oyunumuzda nasıl kullanabiliriz?’), ayrıca farklı mekanlarda oynamak için çocuklarını desteklemeleri (‘Haydi bugün kendimize çatıda bir oyun kuralım, ne dersin?’) hayal gücünü ateşleyebilecek etkiye sahiptir.

Çocuğunuza söz hakkı ve seçim fırsatı verin

Problem çözme konusunda insiyatif verilen çocuklar, problem çözme becerileri daha fazla gelişmiş olan çocuklardır. Günlük hayatta karşılaştıkları zorluklarda, refleks olarak çocuklarımız için çözüm üretmek yerine, önce çözümün kendilerinden çıkmasına teşvik etmek yaratıcı düşüncenin gelişimini destekler. Pürüzlü bir zemin üzerinde küplerden kule yapmaya çalışan ama sağlam bir kule yapamayan 3 yaşındaki çocuğunuza ‘Haydi küpleri masaya getir burada yap’ demek yerine, ‘Kulen devrilip duruyor, devrilmemesi için ne yapmalısın? Ne dersin?’ sorusunu yöneltmek sizin de o an aklınıza gelmeyen bir çözüm üretmesini sağlayabilir.

‘Sonuç odaklı’ değil, ‘süreç odaklı’ oyun oynayın

Elbette sağlıklı bir miktar rekabet duygusu başarıyı destekler. Fakat çocuklar yaşıtları ile birlikteyken, okul ya da başka ortamlarda yeterince rekabet duygusu, kazanma ve kaybetmeye yönelik deneyim edinirler. Bu nedenle, evde yaratıcılığa dayanan oyun ve aktivitelerinizin ‘başarı’ ve ‘sonuç’ odaklı olmamasına özen gösterin.

Zaman zaman rutinlerin dışına çıkın

Çocuğunuz ve sizin için rutin ya da sıkıcı olabilecek aktivitelere biraz heyecan getirin. Çocuklarını okula arabayla bırakan anne-babalar için trafik son derece can sıkıcı bir durumdur. Oysa, birlikte geçirilen vakit sevilen şarkılar dinleyip söyleyerek ya da çeşitli hayal oyunları oynayarak (‘Madem arabadayız, dedektifçilik oyunu oynamaya ne dersin?’) keyifli hale getirilebilir. Ayrıca, günlük akış içinde rutinleriniz olsa da bazen işlerin sırasının değişebileceğini ya da bir işi farklı yollardan yapmanın yolları olduğunu çocuğunuza gösterin.

Elektronik aletlere ve TV’ye kısıtlama getirin

Ne kadar ilgi çekici olursa olsun televizyon, bilgisayar ya da tablet oyunlarının pasif aktiviteler olduklarını unutmayın. Etkileşime dayanan, interaktif aktiviteler olmadığından çocukların zihinsel gelişimlerini ve yaratıcı düşünce becerilerini serbest hayali oyunlar kadar destekleyemezler. Bu nedenle, çocuğunuzun elektronik aletlere ayırdığı zamana yaşına uygun bir limit koyun. Zaman zaman izlediği çizgifilm veya TV programlarını onunla birlikte izlemeye veya elektronik aletlerle oynadığı oyunlara katılın. Bu aktivitelerde çocuğunuzu pasif bir konumdan kısmen aktif bir konuma çekecek sorular sorun, bir sonraki adımla ilgili tahminler yapmasına sağlayın.

Hayal Gücü ve Yaratıcılığın Yolculuğu

Bunları biliyor musunuz?

Yapılan bir araştırmada, soyut düşünen ve olaylara bu şekilde yaklaşan annelerin, somut düşünen ve bu şekilde yaklaşım sergileyen annelere kıyasla evdeki oyun ortamını daha çok zenginleştirdiği gözlemlenmiştir. Ayrıca “soyut düşünen annelerin” çocuklarında daha yüksek seviyelerde yaratıcılık potansiyeli görülmüştür.

Çocukların; ilgilerini çeken ve eğlenceli buldukları, kendi istekleri ile gelişen ve zorlayıcı durumlarda diğer durumlardan daha yüksek düzeyde yaratıcılık sergiledikleri gözlemlenmiştir.

Sosyal bilimler ve fen bilimleri dalında çalışan yaratıcı yetişkinlerin, çocukluk dönemlerinde bu dalda öğrenim görme beklentisi içinde olan öğrencilere kıyasla daha yüksek seviyede “yap-inan” (yeni bir yer hayal etme ve içerisinde yaratılmış veya gerçekte olan kişiler ile oynamak) oyunu oynadıkları ortaya çıkmıştır.

Kaynak: Bengi Keskin

Share this post

WhatsApp chat