SINIRLAR II
Anne-Babalar Sınır Koymakta Neden Zorlanırlar?)
Sevgili Anneler, Babalar… Sınırlar I başlıklı yazımda, sınır koymanın gerekliliği üzerine söyleştik. Sanırım pek çok anne-baba çocuk eğitiminde sınırın önemi konusunda hemfikir. Şimdide SINIRLAR II ile bu konuya biraz daha eğileceğiz
Ama ana-babalar her ne kadar sınırlar önemli, gerekli deseler de, söz konusu çocukları olduğu zaman, sınır koymakta hayli zorlanıyorlar. Bugünkü yazımızda anne-babaların neden sınır koymakta zorlandıklarına değineceğiz.
Şimdi çocukluğumuza doğru bir yolculuk yapalım. Kendi anne-babalarımızı, öğretmenlerimizi, arkadaşlarımızı ve hatta oyuncaklarımızı düşünelim. Bugünkülerle kıyaslamak bile güç değil mi?
İstisnaları olmakla birlikte, bugünün ebeveynleri genellikle otoriter aile-eğitim sistemleri içinde yetişmiş bir nesil olarak tanımlanabilir. Bu sistemler; Sınırların çok dar olduğu, çoğunlukla çocuğun kendini ifade etmesine bile olanak tanımayan sistemlerdi. Öğretmene karşılık vermek ya da anne-babanın çizdiği sınırları ihlal etmek çok da rastlanılır durumlar değildi. Alışverişte annesini sürükleyen ya da istediği oyuncağın alınması için kendini yerden yere atan çocuk görmek neredeyse imkânsızdı. Ya da istediği şey yapılana kadar ısrar edilmezdi. Hayır, çoğunlukla hayır olarak algılanırdı.
Ancak özellikle basın-yayın organlarının kitlelere daha fazla ulaşır olmasıyla birlikte anne-babalar çocuk eğitimi konusunda okumaya, pek çok yayını takip etmeye başladı. Otoriter eğitim yöntemlerinin sakıncaları tartışılmaya başlandı. Kendi otorite figürlerimizin üzerimizdeki etkileri de okuduklarımızla birleşince “annem-babam gibi olmayacağım” cümlesi çok kurulur oldu. Derken sınırlar genişletildi ve anne-babalardan farklı olundu. Ama bir kısım yeni nesil anne-baba için sınırların genişletilmesi başka zorlukları beraberinde getirdi.
I – Yani “annem-babam gibi olmayacağım” kaygısı yeni nesil anne-babaların sınır koymasında hayli zorluk yaratan bir faktör.
Bununla birlikte ülkemiz koşulları da ciddi değişimlere uğradı. Belki ekonomik koşullar, belki de tüketim alışkanlıklarındaki farklılıklar sadece çocuklar için değil, yetişkinler için de ciddi sınır problemleri yaratmaya başladı. Örneğin cüzdanda bir ya da birden çok kredi kartının var olduğunu bilmek, yetişkine de kendini kontrol etmesi ve sınırlar koyabilmesi için hayli zorluk yaratmıyor mu sizce de?
Çocuklar tüketim taleplerinde, param yok itirazına, “kredi kartı ile al o halde” diye karşılık veriyorlar.
Çocuklarınızın odalarını düşünün lütfen. Pek çoğunda tıka basa oyuncak yok mu? Hemen her aile kendi bütçesinin ve hatta ihtiyaçlarının da ötesinde bir oyuncak stokuna sahip. Bu oyuncakların ne kadarını çocuğunuz talep etti, ne kadarını siz aldınız? Yani sınır koyamayan her zaman çocuk mu yoksa zaman zaman anne-baba mı?
Takdir edersiniz ki; aynı oyuncaktan ya da benzeri oyuncaktan sekiz-on taneye sahip olan bir çocuk için sınır kelimesi çok da önemli bir anlam içermiyordur. Alışverişe çıktığınızda on birincisini istememek için hiçbir sebep yoktur onun adına.
II – Yani değişen ekonomik dinamikler de, yeni nesil anne-babalara sınır koymakta zorluk yaratıyor.
Günümüzde çalışan annelerin sayısında ciddi artış olduğu bir gerçek. Anneler-babalar çocuklarıyla kısıtlı zaman geçiriyorlar. Özellikle de annelerin birçoğu, çalıştıkları için çocuklarına karşı suçluluk hissetmekteler. Kısıtlı olan zamanlarının büyük bir kısmını kendilerini çocuklarına adayarak geçiren anne-baba sayısı da azımsanmayacak kadar fazla.
“Çocuk bütün günü bizi özleyerek geçiriyor, evdeki tüm zamanımı ona ayırmalı ve o ne istiyorsa yapmalıyım” iç sesiyle başlayan süreç, anne-babaya nefes aldırmayacak hale gelebiliyor. Hediye, oyun, çizgi film, çikolata, faaliyet derken nihayet uyku saati geliyor ama şimdi de masal okuma faslı. Bir masal yetmedi, bir tane daha istiyor, bir tane daha… O “bir tane daha” lar bitemiyor. Çatışma, pazarlık v.s… Sonunda anne ya da baba yorgunluktan bayılmış bir halde çocuğun yatağında sızıyor.
Çocuk doymadı, ama anne-baba da doymadı. Hatta ortalık ciddi biçimde gerildi. Çünkü her istediğini alan çocuk, sınırlarını belirlemekte zorluk çeker ve nereye kadar gidebileceğini anlamaya çalışır, yani ebeveyni zorlar. Bunun sonunda da gerginlik kaçınılmazdır.
III – Yani; “zaten çalışıyorum ve onunla az zaman geçiriyorum. Çalışmadığım zamanın tümünü çocuğumla geçirmeli ve onun isteklerini yerine getirmeliyim” iç sesi anne-babalar için sınır koymak anlamında zorlayıcıdır.
Anne-babalar sınır koyamama sebebi olarak birbirlerini ya da aile büyüklerini suçlarlar çoğu kere. Aslında hep bir diğeri onun koyduğu sınırları ihlal edendir. Çok temel konularda aile bireylerinin farklı sınırlar çizmeleri, çocuk için hayli zorlayıcıdır. Elbette ailede ortak dilin konuşulması çok önemlidir. Ama unutulmamalıdır ki bir diğeri -ki bu bazen diğer ebeveyn, bazen de büyükbaba ya da büyükannedir- çocuğun sizinle ilişkisini birebir belirleyici olamaz.
IV – Yani; temel konularda aile bireylerin farklı yaklaşımlarının olması sınır koymayı zorlaştırır.
Son bir sebep de mükemmel anne-baba olma kaygısıdır. Sürekli kitap okuyan, uzmanlara danışan, hep doğru cümlelerle çocuk yetiştirmeye çalışan, hata kabul etmeyen, kendini sürekli eleştiren anne-baba sayısı da azımsanmayacak kadar çok.
Mükemmel olmaya çalışırken, doğallığını kaybeden anne-baba, çocuk nazarında inandırıcılığını kaybetmekte ve çocuklara sınırları zorlamaları anlamında davetiye hazırlamaktadır. (Mükemmel Anne-Baba Olma Sendromu, önümüzdeki haftalardaki yazı konularımdan biri olacak)
V – Yani; mükemmel olmaya çalışmak, sınır koymayı zorlaştırır.
Önümüzdeki haftalarda sınırlarla ilgili yazmaya devam edeceğim.
Ama siz de sınırlar koymanızı engelleyen kendi dinamiklerinizi düşünün bu arada. Sizi engelleyen şeyin ne olduğunu bulduğunuzda, çözüme çok yakın olduğunuzu göreceksiniz.
Sevgiyle kalın…
Psikolog Ebru YILMAZ